Mac Art Gallery'nin sahibi olan cemiyet hayatının seçkin isimlerinden Banu Çarmıklı ile sanat üzerine bir röportaj yaptık. Çarmıklı, galericilik serüveninin başlangıcından dünya sanat piyasasında çağdaş Türk sanatının üstlendiği role ve çağdaş sanatın ülkemizdeki gelişimine kadar birçok konuda sorularımızı yanıtladı.
"Sanatın politikleşmesi kaçınılmaz bir durum."
Banu Çarlıklı'nın sanata gönül vermesi 25 sene öncesine dayanıyor. Öyle ki sanat tutkusu onu önce resim koleksiyonerliğine, ardından sanat galerisi açmaya götürüyor. 1988 yılında Sothebys'in İngiltere'deki sanat tarihi kurslarına devam ediyor, sonrasında müzayedeler, sergi açılısları derken 2005 yılında Mac Art Gallery'yi sanat hayatımıza kazandırıyor. İstanbul Bienali'nin ardından start alan Contemporary İstanbul, uluslararası sanat piyasasının gözünü bir kez daha İstanbul'a çevirdi. Bu vesileyle, Contemporary İstanbul'a da katılan arkadası ressam Elif Karadayı'nın Balat'taki evinde bulustuğumuz Mac Art Gallery'nin sahibi Banu Çarmıklı, yoğun is temposunun arasında beni kırmadı dünya sanat piyasasında çağdas Türk sanatının üstlendiği rolden çağdas sanatın ülkemizdeki gelisimine kadar birçok konuda sorularımı yanıtladı.
Sanatla ilk kez yakından ilgilendiğiniz günlere dönecek olursak, nasıl başladı bu dostluk?
Üniversite eğitimimi pazarlama ve iş idaresi üzerine tamamladım. Daha sonra Londra'da Sotheby's Müzayede Evi'nin sanat tarihi kurslarına devam ettim. Türkiye'ye döndükten sonra Yalçın Sadak'ın düzenlediği sanat tarihi kursları ve Rafi Portakal'ın 'Antika ve Klasik Sanat Eserleri' kursuna katıldım. Sanata olan tutkumun 25 sene evvel başladığını söyleyebilirim. Eşimle, ilk zamanlar klasik ve oryantalist Türk eserleri toplayarak başladığımız koleksiyonumuzda sonraki süreçte modern ve çağdaş sanat eserlerine yöneldik. Kişisel olarak yurtiçi ve yurtdışında sanatçı atölyelerinde onlarla interaktif bir iletişim kurarak ve müze, galeri sergi açılışlarına katılarak ve oradaki sergileri gezerek, sanat yayınlarını takip ederek sanat yelpazemi genişlettim. Çok takip edilen bir blogum var, Vatan gazetesi ve EkavArt'a yazılar yazıyorum ve bunlardan gelen pozitif yorumlar beni motive ediyor. Tarih, felsefe, sosyoloji, psikoloji hatta din bile sanatın malzemeleri arasında.
Bunlardan hangileri sizin ilgi alanlarınız arasında?
Bahsettiğiniz tüm bu alanlar birbirini besleyen iç içe geçmiş bir bütünün parçaları gibi, dolayısıyla kişisel ilgi alanlarımın hepsini kapsıyor. Ancak tarih ve felsefe üzerinde durduğum, anlamaya ve takip etmeye çalıstıgım alanlar. Sanat eserleri belirli bir sosyo-kültürel yapının ürünleri oldugundan sosyoloji de merkezde yer alan ve tabii en yakınında olunması gereken alanlardan biri. Bu anlamda birini digerinden ayırmadan kendimi beslemeye çalıstıgımı ifade edebilirim. Sanatın ayrılmaz parçaları olmakla beraber yasadıgımız ve gezip görmeye çalıstıgımız tüm kültürler için evrensel dili yakalamak adına her birinin önemli alanlar olduguna inanıyorum ve bu dogrultuda takip ediyorum.
Uluslararası koleksiyonlar ve dünya sanat piyasası söz konusu olunca çağdaş Türk sanatının Amerikan, İngiliz, Alman ya da Fransız resim sanatları arasındaki yeri hakkında neler söyleyebiliriz?
Türk sanatı henüz yeterince tanınmıyor ancak geçen yıllara nazaran ülkemiz, yurtdışında gerek İstanbul Bienali, gerekse Contemporary İstanbul ile tanınmaya başladı. Özellikle Sotheby's Başkan Yardımcısı Alican Ertug'un Sotheby's Müzayede Evi'ni 2006 yılında Türkiye'ye getirmesi ile Türk çagdaş sanat piyasası hareketlendi. Londra, Dubai gibi sanat merkezlerinde Türk çagdaş ve modern sanatının güzel örneklerini görmeye başladık. Tabii ki yurtdışında Türkiye'nin tanıtım ve reklamı birçok alanda yapılıyor. Bu gerek devlet destegi ile gerek özel sektör veya bireysel başarılarla gerçekleşiyor. Ancak, sanat belki de bu reklam ve tanıtım çalışmalarında en sonlarda yer alıyor. Son zamanlarda başarılı fuar organizasyonları Türk resminin yurtdışında tanınmasına çok yardımcı oluyor. Yabancı galeriler bu fuarlarda yer alıyor, dolayısıyla onlar da çagdaş Türk sanatının örneklerini görme imkanı buluyor. İstanbul Bienali'ne yurtdışından gelen küratörler, koleksiyonerler, sanatçılar ve profesörler bu etkinlige katılarak Türkiye'nin tanıtımına yardımcı oluyor. Bence toplumların kültürel yapıları, sanat ve edebiyat konularındaki derinlikleri ile kendilerini gösterir. Bu anlamda Türkiye'nin sanat alanında sesini duyurmaya başladığını düşünüyorum.
Dünya çapında ses getiren satışların sanatsal sonuçları neler?
Bu konuda dünyadan verilebilecek örnekler fazlaca olabilir. Ancak beni sevindiren, ülkemiz sanatında ses getiren satışların sayısının çoğalması. Son senelerde müzayedelerde eserleri rekor fiyatlara satılan sanatçılarımızın bir kısmının yaşarken de aynı değerde rakamlar görebilmesini arzu ederdim. Ancak ileriki dönemlerde Amerika ve Avrupa'da olduğu gibi bu değerlerin burada da yerini bulacagına inanıyorum.
İslam sanatı ile Oryantalist sanat arasında dünya çapında büyük bir rekabet var mı?
İslam sanatı birçoğumuzun olduğu gibi benim de hayranlıkla bıraktığı izlerini takip ettiğim, çok geniş bir coğrafyaya yayılmış bir medeniyetin; mimari, seramik, hat, tezhip, gravür, minyatür gibi şu an ilk aklıma gelen alanlarında degerli eserler verdigi bir alan. Bu anlamda dünya sanat tarihindeki yeri ve öneminin tartışılmaz. Oryantalizm ise Batı'nın Dogu'ya ilgisi ile ortaya çıkıyor. Özellikle Osmanlı toprakları İstanbul başta olmak üzere; Batılı gezginlerin ve ressamların Kahire, Kudüs, Sam ziyaretleri ile Doğu kültür ve yaşamını eserlerine taşıyor. Bazı eserlerindeki abartılı görselliğine rağmen Oryantalist çalışmaların her daim ilgi gördüğünü ve görmeye devam edeceğini düşünüyorum. Değişen dünya ile beraber sanat akımları da hızla değişiyor.
Sanat akımlarının belirlenmesinde ekonomik ve sosyo-kültürel değişimlerin etkileri neler?
Sosyo-kültürel bir yapının ürünü olarak sanat, içinde bulundugu toplumların dinamikleri ile besleniyor ve dolayısıyla tüm gelişmeler sanatın ilgi alanı içine giriyor. Ekonomi de, sanatı etkileyen diger yapı taşları gibi önemli bir etken. Akımların birçogu kendisinden öncekilere tepki olarak doğmuştur sanat tarihinde. Günümüzde yaşamımızda etken olan politika, din, siyaset, ekonomi gibi faktörler sanatın damarlarını oluşturuyor. Ya bir karşı duruş ya da paralel bir yön ile sanatın merkezine yerleşirken yeni kavramlara yer açıyorlar.
İstanbul gelenekselliğini yaşamayı seviyor ama aynı zamanda yüzü Batı'ya dönük bir şehir. Bu bağlamda İstanbul Bienali nasıl değerlendirildi?
Bu seneki İstanbul Bienali, günümüze kadar düzenlenenlerin en tartışılanı oldu. Zamanlama açısından ülke gündemindeki hareketliliğe paralel gitmesi, hem bienali daha görünür kıldı, hem de daha çok eleştiriye maruz kalmasına sebep oldu. Siyasi otoritenin ulusal ve uluslararası arenada gündemde olması da etkendi. Fulya Erdemci'nin seçtigi 'Anne Ben Barbar mıyım?' temasının da gündeme işaret etmesi dikkatleri bienalde topladı. Politika, kent-kentlilik, siyaset, vatandaş, vatandaş hakları ve vandalizm temalarının yogunlukta oldugu çalışmaları ile bienal başarılıydı. Kanımca sanat ile politikanın birlikteligi başka bir ifade ile sanatın politikleşmesi kaçınılmaz. İstanbul Sanat alanında dünyada yükselen bir değer.
Çagdaş sanatçılar popüler olma sürecinde sektörel olarak da büyük bir açıga cevap veriyor. Bu durumun uluslararası arenaya yansıması için genç sanatçıları desteklemek adına neler yapılabilir?
Genç sanatçıların desteklenmesi oldukça önemli. Son dönemlerde bu anlamda ortaya çıkan ve gençleri destekleyen SAHA, SPOT Art gibi çok önemli ve altyapısı koleksiyonerler tarafından oluşmuş çok önemli özel kurumlar var. Devlet destegi yadsınamaz bir gerçek; burslar, özel atölye programları gençler için teşvik edici faktörler. Bunların bir kısmı özel sektör tarafından saglanmaya çalışılsa da tüm çabalara ragmen sayı olarak yeterli olamıyor maalesef. Yine de sevindirici yapılar oldugunu söylemeliyim. Füsun Eczacıbası liderligindeki SAHA, sanatçılara proje bazlı destek verirken, residence destegi de saglıyor. Tansa Mermerci de SPOT Art ile bu sene bir sanatçının proje sponsorlugunu üstlendi. Tabii iş sadece finansman ile bitmiyor, sanatçıyı yakından takip etmek, gelişim sürecine destek olmak, vizyonuna katkı saglamak da çok, çok önemli.
Peki, Banu Çarmıklı özel yaşamında hangi sanatçıları sever, hangi ressamların eserlerini alır?
Türkiye'den; Kutluğ Ataman, Ahmet Ögüt, Halil Altındere, Ayşe Erkmen, Sener Özmen, İnci Eviner, Taner Ceylan, Ramazan Bayrakoğlu, Hale Tenger, Şükran Moral, Fırat Engin, Guido Casaretto, Erol Eskici, Nezaket Ekinci'yi sayabilirim. Yurtdışından severek takip ettigim isimler arasında Plensa, Kiefer, Alex Katz, Tom Sachs, Tracey Emin, Jannis Kounellis, Ghada Amer, Tony Ousler gibi isimleri sayabilirim.
Popüler kültür çağdaş sanatı sürekli pompalıyor. Peki, biz Türkiye olarak çağdaş sanatı hangi boyutta yaşıyoruz ?
Çagdaş sanat hızla yaşamımızda yer ediniyor. Özellikle son 10 sene içinde bu alana ilginin artması mutluluk verici. Bugün artık artan sayı ile birlikte sanatın günlük hayatımıza yayılması, gazetelerin kültür sayfalarından tasarak ekonomi sayfalarında yer bulması hatta takibi zorlaşan etkinliklerin sayısı hep sevindirici gelişmeler. Çagdaş sanatın yaşamımızda yükselen bir yeri oldugunu söyleyebilirim. Uluslararası alanda adlarından söz ettiren birçok genç sanatçı var ama bunlar çagı yakalamak için yeterli degil sanırım... Genç sanatçıların varlıgını ve üretimlerini çok önemsiyorum. Bugün söyleyecek yeni sözleri olan genç sanatçıların basarılı olmaları için önlerindeki engelleri aşmaları gerekiyor. Çok genç olan sanat dünyamızın bu anlamda genç sanatçıların enerjisi ile daha dinamik bir yapıya kavuşacagını düşünüyorum. Evrensel dili yakalayabilen, üretimini bu dogrultuda şekillendirenlerin yükselmeye devam edeceklerini düşünüyorum ve genç sanatçılarımızdan umutluyum.
Contempopary İstanbul'a gelecek olursak, bu seneki fuarı nasıl degerlendiriyorsunuz?
Öncelikle bu seneki Contemporary İstanbul'u basarılı buldugumu belirtmeliyim. Özellikle bu sene ilki gerçeklesen Art İstanbul nternational'dan sonra nasıl bir dinamigi olacagını merakla bekliyordum ama her sene oldugu gibi bu senede heyecan vericiydi. Michael Schultz Schöneberg Galeri'de dünya çagdas sanat sahnesinde sarsılmaz yere sahip iki önemli isim; Andy Warhol ve Gerhard Richter'in eserlerini söyleyebilirim. Warhol'un 'Flowers' adlı eseri 900 bin Euro ve diger bir eseri ise 550 bin Euro'ya satışa sunulurken, Richter'in eserleri 1 milyon 600 bin Euro ve 1 milyon 400 bin Euro rakamlar ile izleyici ile bulustu. Bu degerlerde eserlerin ülkemiz sanat piyasasında boy göstermesinin kayda değer ve sevindirici olduğunu söyleyebilirim.
Contemporary İstanbul ve İKSV'nin bienallerinin çağdaş sanat dünyamıza katkıları hakkında neler söylemek istersiniz? Yaratıcı bir ufuk açma konusunda yeterli buluyor musunuz?
Contemporary İstanbul 2006 yılından beri yükselen bir ivmeyle yoluna devam ediyor. Özellikle Türk sanatçılarının yurtdışındaki galerilerle ilişkilendirilmesi adına son derece önemli adımlar attığını düşünüyorum. Fuar sayesinde yurtdışından gelen önemli koleksiyonerlerin, sanatçıların ve eleştirmenlerin buluştukları bu mecrada çagdaş Türk sanatı hakkında fikir sahibi olmaları, yükselen sanat piyasamıza katkısı açısından yadsınamaz. Her sene fuara eklemlenen yeni oluşumlar, çağdas sanatın çesitli dinamiklerine hitap edecek yapısı ile sevindirici gelişmeler. İKSV'nin yıllardır süren varlığı ise bu değerli kurumun sanat hayatımızın temel taşlarından biri haline geldiğinin kanıtı. Çok değerli bağısçıların da desteği ile varlığını sürdüren ve sanatın her alanına ulaşmamızı sağlayan İKSV'nin ilerici yapısıyla daha da gelişip yükseldiğine inanıyorum. Her iki kurum için de zaman zaman eksikliğini hissettiğimiz ya da hissedecegimiz durumlar olsa da cesaretleri ve öncü dinamikler olmaları adına desteklenmeleri gerektiğini düşünüyorum ve kendi adıma bir sanatsever olarak teşekkür ediyorum.
İstanbul çok enerjik ve bir o kadar da yorucu bir şehir. Hem modern, hem de geleneklere bağlı. Bu özellikleriyle sizi nasıl etkiliyor?
İstanbul; Roma, Bizans ve Osmanlı medeniyetlerine ev sahipliği yapmış bir şehir. Bu nedenle mimari dokusu, tarihi, jeopolitik konumu, nüfusu, dini, kültürü, ekonomisi ile büyük bir metropol ve bu çokkültürlülüğün içinde yaşamak bize çok farklı dinamikler sunuyor. Bir taraftan tarihi yarımada, Kız Kulesi, Topkapı Sarayı, Yerebatan Sarnıcı, Aya İrini gibi tarihi değerlerinin varlığının yanı sıra modern mimarileriyle de insanı bambaşka diyarlara sürükleyen bir şehir. Aya İrini'de düzenlenen konserler ve çeşitli etkinliklerde, mekanın tüm belleği ve o an zihnimde birleşiyor ve orada geçirdiğim vakitlerin etkisinden uzun süre kurtulamıyorum. Diğer yandan şehir merkezine geldiğimizde, insanlara çağdaş yaşam alanları sunan modern yapılar gün geçtikçe artıyor. İstanbul'un trafiği ve kaosunu bile bazen seviyorum. İlgi alanlarım gereği şehir içinde düzenlenen sergi açılışları, fuarlar, moda tasarım günleri, konserler, sinema, tiyatro gibi kültürel etkinlikleri takip ediyorum. İlkbaharda erguvanların şehir dokusuna kattığı eşsiz görüntü bambaşka. Sonbaharın melankolisi ve romantik havası da İstanbul'a çok yakışıyor.
Türkiye'nin en önemli meselesi nedir sizce? Politika mı yoksa kültür mü? Her iki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kültür Politikaları... Açıkçası politika her zaman önemli ve siyasi degiğkenlerle birlikte toplumsal değişimler ve etkilerinin her zaman olacagı da asikar. Ancak maalesef ülkemizde az degisen ve gelisme kaydetmesi zaman alan kültür politikaları sebebiyle pek çok alanda ileri adım atmak, gelişme kaydetmek zorlaşıyor. Değişip, gelişim geçirmesi, beslenmesi gerekiyor ki kültür seviyesi ve bu anlamda başarısı yüksek toplumlar arasında ilk sıralara yerleşelim. Ne var ki bazı değişimlerin olabilmesi için devlet desteğinin yanı sıra bireysel çabaların da son derece önemli olduğu kanaatindeyim.