RÖPORTAJ RUHAT ATAÖZEN
FOTOĞRAF BERAT SONER ÇAPİN
Arif Önder, 1990'lı yıllarda Bodrum'a yerleşen ve iş hayatını burada sürdüren bir iş insanı. İnşaat ve turizm sektöründe faaliyet gösteren şirketleri var. Profesyonel yaşamındaki başarılarının yanı sıra karada ve denizde sıkı bir gezgin olmasıyla da tanınıyor. Tercihini hep katamaranlardan yana kullanan Arif Bey, en çok bizim denizlerimizde dolaşmayı seviyor. Göcek. Hisarönü Körfezi, Gökova olmazsa olmaz rotaları.
Önce deniz sevdanızdan başlayalım...
Çocukluğumda Milas'ta oturuyorduk ama arkadaşlarımla sürekli Bodrum'a gelirdik. Buralarda büyürken denizden uzak kalmak gibi bir seçeneğiniz olmuyor. Babalarımızdan biraz harçlık alıp gelir, balık tutar, sandala biner, mendireklerde uyurduk. O zamanlar Bodrum çok keyifliydi.
Sandalla tekneciliğe ilk adımı atmışsınız.
Akşamları herkes sandalını kıyıya bağlardı, bildiğin kürekli sandallar. Biz de 12-13 yaşlarında afacanlarız. Gözümüze kestirdiğimiz bir sandalın ipini çözer, kürekle denizin ortasına gidip, demir atardık. İki-üç saat balık avlayıp dönerdik. Tabii bu arada kimin sandalı olduğunu da bilmiyoruz. Benim deniz sevdam böyle başladı. Sonra ben 15-16 yaşlarına geldiğimde amcam kıçtan takmalı küçük bir bot aldı. Ama sık sık arıza yapıyordu. Sonunda bizim yaşıtımız bot tamircisi bir çocuğu kendimize kanka yaptık ve rahat rahat takılmaya başladık.
Koylara gider miydiniz? Kim bilir ne kadar güzeldi koylar o zamanlar...
O zamanlar koylara gitmek o kadar kolay değildi. Bir tek Bardakçı'ya bir geçiş vardı. Bağla, Bitez taraflarına ciplerle gidilirdi, yol falan yok. Toz toprak içinde kalırdınız. Bir de küçük, motorlu teknelerle denizden gidilirdi. 20'li yaşlarıma kadar hiç Türkbükü, Yalıkavak gibi koylara gitmedim. Turgutreis vardı ama Gölköy taraflarına gidilemezdi, oralara hiç yol yoktu. Zaten Torba'dan öteye geçilemiyordu. Ancak at, eşek, katır gibi hayvanlarla gidilebiliyordu.
Sizin Bodrum'unuz neresi?
Bana göre gerçek Bodrum Kumbahçe'dir. Oturanların çoğu Girit'ten gelmedir. Balıkçılıkta, süngercilikte, teknecilikte hep bir adım öndelerdi. Adadan gelme oldukları için deniz kültürünü, tekne kültürünü, yemek kültürünü çok iyi bilirler.
İlk teknenizi ne zaman aldınız?
1990'lı yıllarda eşim ve çocuklarla Bodrum'a yerleştik, çocuklar yelkene başladılar. Gerçek anlamda ilk teknem 2000 yılında aldığım küçük bir motoryattı. Ama bana hiç keyif vermedi. Çok sallanıyor, birazcık dalgalı ve rüzgarlı havada seyir çok zor oluyordu. Üstelik motor bakımları da çok maliyetliydi. Bu tekneyi beş yıl kadar kullandım ama çok da mutlu olmadım. Satınca ne alacağıma karar vermek biraz uzun sürdü. O arada kış trofesinde, Dragut isimli ekibimizle yarışlara katılmaya başladık. Üç-dört yıl böyle sürdü. Gerçek denizciliği, gerçek deneyimi orada öğrendim. Denizci olmak, denizden keyif almak istiyorsan, denize ve çevreye daha az zarar vermek istiyorsan bu işin doğrusunun yelkenli tekne olduğuna karar verdim.
Katamaran merakı böyle mi başladı?
Fuarları gezmeye başladım. Önce tek gövdeli, yelkenli bir tekne arayışına girdim. Jeanneau 53'ün çıktığı zamanlardı. Tam onu almaya niyetlenmiştim ki, o yaz tatil için bir haftalığına ailece 38 ft bir katamaran kiraladık. Altı kişi katamaranda çok güzel bir tatil geçirince katamaran üzerine yoğunlaştım.
Katamaranla tek gövdeli yelkenliler çokça kıyaslanır. Siz bu konuda ne dersiniz?
Evet, ben de seçimimle ilgili çok eleştiriler aldım. Orsası çok iyi değildir, tek gövde tekne 30-40 derecede orsası vardır gibi yorumlar oldu. Sonuçta katamaranın çok konforlu olması bende ağır bastı. 2010'da dört kabinli 45 ft bir Lagoon sipariş ettim. Fransa'da imal edildiği ve henüz dünya tanıtımı yapılmadığı için tekneyi göremedik. Eylül'de de Cannes'da fuar vardı. Tekneyi ilk orada görecek, beğenirsek alacaktık. Gittik, gördük ve tekneye aşık olduk.
Böylece katamaranlı hayat başlamış oldu...
Bu tekneyi 2011 yılında Fransa'dan aldım ve adını Megalodon koydum. Büyük kızım birkaç arkadaşıyla birlikte tekneyi almaya gitti. Bir de buradan bir kaptan bulduk. Atlantik'i geçip Cebelitarık'tan girip İbiza'ya geldiler. Biz de buradan İbiza'ya uçtuk. Orada buluşup, üç-üç buçuk ay seyir yaparak Türkiye'ye geldik. İnanılmaz bir deneyim oldu ve tekne bizi hiç üzmedi.
Nerelere gittiniz?
Üç kere Akdeniz'e çıktım, bütün Yunan adalarını gezdim. Ben kısa seyirleri sevmiyorum. 2014 yılında bir arkadaşımla, iki tekne yola çıkıp Yunanistan'ı, Korint Kanalı'nı geçtik. İtalya, Sicilya derken Malta'ya geldik. Kışımızı burada geçirelim dedik ve yedi ay Malta'da kaldık. Megalodon'la çok keyifli seyirler yaptım.
Megalodon artık yok mu?
Yooo hala bende. Onu satmaya gönlüm hiç elvermedi, kullanımı kolay, küçük bir tekne. Eğer becerebilirsem onunla bir dünya turu yapmak istiyorum. Aslında 45 ft katamaran, güvenlik, konfor ve büyüklük açısından dünya turu için en uygun tekne. Bütün tur boyunca teknede altı- sekiz kişiden az insan olmasın, iki tane de profesyonel ekip (bir kaptan- bir gemici)olsun istiyorsanız doğru tekne bu.
Yeni teknenizi biraz anlatır mısınız?
Evet, bir Lagoon 620, ismi CAMARON. İspanyolca 'karides' demek. Eni 10 metre, 62 ft, 4 büyük kamarası var. Daha ağır, deplasmanlı bir tekne olduğu için sert havalarda, sert denizlerde seyri daha kolay. Aile büyüdü, misafirimiz de çok oluyor, personel de çalıştırabiliyoruz. Bir kaptan, bir gemici bu teknede sürekli kalıyor. Sonra İtalyan arkadaşım Massimo var, çok çok iyi bir şeftir. Hem benimle seyahat ediyor hem de yemeklerimizi yapıyor. Her şeyi bıraktı, artık keyif için dolaşıyor. Dört ay gidip Meksika'da kalıyor, oradan Tayland'a gidiyor. Benim teknede bir hafta da kalabilir bir yıl da. O benim arkadaşım ve sadece keyif için yemek yapsın istiyorum.
Deniz seyahatinde ne arıyorsunuz, neler size keyif veriyor?
Eğer yerleşim yerine gidiyorsam sakinlik, küçük limanlar ve sahilde huzurlu restoranlar. Ama koysa denizin temizliği koyun konaklamaya uygun olması, rüzgarın açısı, sallanmaması, demir taramaması, demir atmaya uygun derinlikte olması gibi kriterlerim var. Bana göre zenginliğin iki göstergesi var. Bir tanesi iyi yemek, diğeri de güzel seyahat etmek. Paranız varsa yapmanız gereken en doğru şey bunlar.
Teknede yaşamayı hiç düşündünüz mü?
Bodrum Marina'da Megalodon'da üç yıl yaşadım. Evim çok yakın olmasına rağmen teknede kalmak bana huzur veriyordu. Her işimi kendim kolaylıkla yapabildiğim için hiç zorlanmıyorum.
Son yıllarda hızla artan teknecilik için neler düşünüyorsunuz?
Denizciler çok mütevazı, kendiyle barışık, eğitimli, anlayışlı, doğa dostu, empati yapmasını bilen insanlar. Bağlanırken hemen botuna binip geliyor, halatınızı bağlıyor, bir şey lazım mı diye soruyor. Çok yardım severler. Bu yönüyle de teknede yaşam çok cazip ve keyifli.
Tekneyi büyütmeyi düşünüyor musunuz?
Bundan sonra tekneyi büyütmem hatta küçültebilirim, motor yat almayı ise hiç düşünmem. Bundan sonra belki bir trawler olabilir. Onların seyir sürati 12-13 knot. Tekne bir ulaşım aracı değil bir keyif aracı benim için. O kadar hızlı gitmek gerekmiyor. İnsan bazen yalnızlığı da özlüyor, tek başıma yürütebileceğim bir tekneyi tercih ederim. Megalodon buna çok uygun bir tekne, onu kaybetmek istemiyorum. Onunla bu hayalimi gerçekleştirebilirim.