Seren Shvo ''Çok renkli ve eğlenceli bir hayatım var''

Miami sahillerinin insanın içini ısıtan güneşinde, bembeyaz kumsalına uzanmış, ışığıyla parlayan biri, Seren Shvo. Ünlü emlak kralı, Michael Shvo'nun eşi olan Seren Hanım ile Miami'de ışıltılı dünyasının kapısını araladığımız çok özel bir çekim ve röporta

Seren Shvo ''Çok renkli ve eğlenceli bir hayatım var''

RÖPORTAJ GÜLÇİN İŞLER FIRAT gulcin.firat@sabah.com.tr
FOTOĞRAFLAR DANNY CARDOZO
SYTLING KEVIN MCDERMOTT
SAÇ & MAKYAJ PABLO RIVERA

Hayatı dünyaca ünlü Hollywood yıldızlarının, sanatçılarının, önemli iş insanlarının arasında dünyanın herhangi bir ülkesinde, özel davetlerde, yemeklerde geçen bir isim Seren Shvo. Seren Hanım, New York'ta yaşayan, Donald Trump'ın tahtına aday gösterilen, SHVO Emlak Geliştirme Şirketi Başkanı Michael Shvo'nun Türk eşi. Shvo, ışıltılı dünyasının arkasında "bazen sadece koltuğa uzanıp televizyonda dizilerimi izlemek istiyorum" diyecek kadar doğal, "Kocama ilk görüşte aşık olmadım, ilk görüşte aşka inanmam" diyecek kadar da samimi. 3 yaşına giren kızı Emma'yı, yoğun eğlence, iş ve sosyal hayatlarına rağmen dadısız büyüttüğünü ve bununla mutluluk duyduğunu belirterek, anneliğin en önemli uğraşı olduğunu üstüne basa basa söyleyen içten biri o. Shvo ile çok sevdiği ve yılın büyük bir kısmını geçirdikleri Miami'de, harika bir fotoğraf çekimi yaptık ve kendisi ve ailesi hakkında merak edilenleri konuştuk.

Seren Hanım öncelikle sizi tanıyalım, neler yapıyorsunuz?
Türkiye'de, Michael ile olan evliliğimle tanındım. Sanırım Amerikalı beyaz atlı prensin 10 yıl önce gelip bir Türk kızını masal dünyasına taşıması gibi bir hikaye olduğu için ilgi gördü Michael'la hikayemiz. Özünde ben; hakkımda Türk basınında çıkan haberlerden daha farklı; yarı Türk ve artık yarı Amerikalı, kocasına ve kızına çok aşık bir eş ve anneyim.

ABD'de jet-set hayatı yaşayan bir Türk olarak hayatınız size göre nasıl? Göründüğü gibi eğlenceli, havalı ve güzel mi yoksa bilmediğimiz yanları da var mı?
Hayatımın çok renkli ve eğlenceli olduğunu kabul ediyorum. Dışarıdan bakıldığında çok ihtişamlı görünüyor ama her hayatın bir de perde arkasında bilinmeyen yanları da vardır, benimkinin de öyle... Devamlı yolculuk etmek, giyinip süslenip bir davetten diğerine gidip, çok renkli insanlarla bir arada olmak keyifli ve çok çekici tabii ki ama bazen bu devamlı tekrarlanan ve hiç içinizden gelmediği halde görev şeklinde yapmanız gereken bir rutine dönüşüyor. Uykusuz ve yorgun olduğumda istediğim sadece evde pijamalarımı giyinip televizyon karşısında uyuklamak olsa da bunu yapamadığım zamanlar oluyor. İşim, kızım ve eşime olabildiğince fazla ve kaliteli zaman ayırmak için bir güne sığdırmaya uğraştığım onlarca plan ve kendimce bocaladığım çok zaman oluyor.

Eşiniz Michael için "bizimki ilk görüşte aşk değil ama zamanla birbirimize aşık olduk" demişsiniz. Aşk sizin için ne ifade ediyor?
Aşk kavramı insanın hayatında yaşa göre değişen bir olgu bence. Yaş ile birlikte hem duygular hem de aşk kavramı değişiyor. İlk görüşte aşka inanmıyorum, daha tanımadığımız bir insana nasıl aşık olabilirsiniz ki? Biz de ilk tanıştığımızda birbirimize aşık olmadık. Birlikte zaman geçirdikçe, birbirimizi tanıdıkça biz olma duygusu gelişti, aşk oluştu ve giderek büyüdü. Ben hayatımdaki gerçek aşkı Michael ile yaşadım.

İki ayrı ülkede, birbirinden kilometrelerce uzakta iki insanın hayatı birleşiyor. Bu bir mucize mi, kader mi yoksa birbirinizin şansı mısınız?
Hepsi bir arada bence... Bizim gibi bambaşka iki hayatın kesişmesi ve birleşmesi gerçek bir mucize bana göre. Aynı zamanda kaderde olmayan bir şeyi ne kadar isteseniz ve gerçekleştirmeye çalışsanız da bunun imkansız olduğuna inanıyorum. İkimizin de tanıştığı ana kadar yaşadığı hayatlardaki en ufak bir parçayı çıkartsanız tüm düzen değişir ve aynı zamanda, aynı yerde olamazdık. Bu da hem şans hem kader hem de bir mucize... Ben hayatta başımıza gelen, yaşadığımız her şeyin bizim için uzun vadede en iyisi olduğuna inanıyorum. Biz birbirimiz için yaratılmıştık; yaşadığımız iyi ya da kötü her şey bizi birbirimize hazırladı ve hayatımız birleşti.

Nasıl bir evlilik ve aşk sizinki? Şu an evliliğinizin geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
En yakın arkadaşımla evliyim. Eşim Michael, hayatımda en çok sevdiğim, en çok eğlendiğim, her yönüyle ezbere bildiğim, bir günüm ayrı geçse delice özlediğimdir. Bana kendimi dünyanın en değerli, en güzel kadını gibi hissettiren, ayaklarımı yerden kesen muhteşem bir adam var hayatımda. Evliliğe bakış açımız ise bambaşka. Bizim için aslında kağıt üzerinde bir imzadan fazla bir şey ifade etmiyor evlilik. Biz attığımız imzadan değil birbirimizi mutlu ettiğimiz için birlikteyiz. Biz ilişkimizin başlarındaki gibi iki sevgiliyiz hala ve birbirimize, ilişkimize de ilk günkü özeni gösteriyoruz.

Bundan 3 yıl önce anne oldunuz. Çocuk sahibi olmayı hep istemiş miydiniz yoksa sürpriz mi oldu?
Ne ben ne Michael çocuk delisi insanlar değildik, aksine birlikte o kadar güzel bir hayatımız ve mutlu bir ilişkimiz vardı ki bebek kararı alarak bilinmez bir yola adım atmak ikimizi de çok korkutuyordu. Birbirimize duyduğumuz aşk sebebiyle kendi ailemizi yaratmayı da bir yandan istemeye başladık. Çocuk için hiç acele etmeden ilişkimizin ilk 6 senesini doya doya yaşadık ve böyle bir karar verdiğimiz için çok mutluyum. Dilediğimiz gibi, içimizden geldiği gibi yaşadık ve sorumluluğumuz sadece birbirimize karşıydı. İstediğimiz zaman yolculuk ettik, birlikte çok eğlendik. En önemlisi birbirimizi paylaşmak zorunda kalmadık. Emma'nın gelişiyle birlikte artık bir aşk üçgenimiz var, sevgimizi paylaşmak zorundayız.

Bu durumda anne olmak hayatınızı çok değiştirmiş olmalı. Annelik nasıl gidiyor?
Hem de her şeyi... Öncelikle annemin kıymetini çok daha iyi anladım. Michael ile birbirimizi sevdiğimiz gibi hiç kimseyi sevemeyeceğimizi düşünüyorduk. Emma'nın gelişiyle kalbin nasıl genişlediğini gördük. Anne olmak bütün ezberlerimi bozdurdu bana; mesela "asla emzirmem" diyordum, 15 ay emzirdim. Hatta ilk 6 ay her 2 saatte bir uyanarak yaşadım. Çok kere gelen bir telefonla, davetlerden üzerimde kuyruklu tuvaletlerle koşturarak eve dönüp emzirip geri gittiğim olmuştur (gülüşmeler). "Dadılarla büyütürüm, sosyal hayatımız etkilenmez" diye düşünüyordum ama Emma, 3.5 yaşına kadar dadısız, sadece annemin desteğiyle büyüdü.

Neden öyle oldu?
Çocuk yapmak çok kolay tabii ama çocuğu büyütmek çok emek isteyen ve çok zor bir iş... Özellikle New York'ta bütün çocuklar dadılarla büyüyor; anneler alışverişte, gezmedeyken... Ben anne olunca okul öncesi, ilk 3 yılın bir çocuğun gelişiminde ne kadar önemli olduğunu gördüm ve anne, baba olarak onu tamamen önceliğimiz yaptık. Bir de tabii ki işe ara vererek kızıma odaklanma lüksüm vardı ve bunu kullandım.

Nasıl geçirdiniz o ilk 3 yılı?
Emma 6 aylıktan beri aktivitelere katıldı, 1.5 yaşından beri hem okula hem baleye gidiyor, her aktivitesine de ben götürdüm. Her gün okula ben bırakıyorum, çıkışında ben alıyorum. Hayatımdaki her şeyi erteleyebilirim, eşim ve kızım hariç. Hala onu ya ben ya babası ya da anneannesi uyutur. Bunlar çok özel, bir daha geri gelmeyecek ve göz açıp kapatıncaya kadar geçen zamanlar... Çok büyük emek ve fedakarlık istiyor ama karşılığı paha biçilemez.

Emma'nin babasıyla nasıl bir ilişkisi var?
Bu konuda Michael beni çok şaşırttı. O benden daha çekimserdi çocuk konusunda ve kendini baba olarak hayal edemiyordu. Emma doğduğunda ilk o kucağına aldı. 3 gece hastanede kaldık, bir kere bile başkasına vermedi; altını bile kendi değiştirdi, ilk banyosunu o yaptırdı. Kızına delicesine aşık bir baba oldu ve Emma büyüdükçe bu aşk da katlanarak büyüyor. Emma babasını ne zaman arasa, nerede ya da kiminle olursa olsun Michael telefonu açar, konuşur. Hatta bazen ofise gidiyor babasını görmeye, içeride en önemli toplantı olsa bile Michael kızına koşar, sarılır, öpüşürler. Kızını asla ertelemez. Hiçbir veli aktivitesini, gösterisini kaçırmadı. İkisinin arasındaki bağı, aşkı görmek beni inanılmaz gururlandırıyor.

Harika, ne mutlu size! Emma ile birlikte neler yapıyorsunuz?
Emma farkındalığı yüksek bir çocuk ve Bizim hayatımıza da çok kolay adapte oldu. 4 dil biliyor, değişik kültürlerden insanlarla iç içe, devamlı seyahatte. Onunla zaman geçirmekten çok büyük keyif alıyoruz ve zorunlu olmadıkça onsuz yolculuk etmiyoruz. Emma bale aşığı, 1.5 yaşından beri bale okuluna gidiyor ve bu yaşta tutkuyla bağlandığı bir aktivite olması bizi mutlu ediyor. Babası gibi o da piyano çalmaya başladı, birlikte klasik müzik konserlerine, operaya, baleye, Broadway şovlarına, sanat fuarlarına gidiyoruz. Emma bizim minik aşkımız, hayat arkadaşımız.

Ailenizi büyütmeyi planlıyor musunuz, ikinci çocuk planları var mı?
Kardeşim Aksel ile çok kuvvetli bir bağım ve muhteşem ilişkim var. Bence bir anne babanın çocuğuna verebileceği en güzel hediye kardeş... Emma'nın da bundan mahrum kalmasını istemiyoruz ve ikinci çocuk düşünüyoruz.

Eşinizle birlikte neler yapıyorsunuz?
Emma'yla birlikteyken anne baba, ofiste iş ortağı, yalnız kaldığımızda ise sevgili moduna geçebilmeyi çok iyi başarıyoruz. Baş başa olduğumuz zaman dilimi bizim için çok değerli. Bazen 1-2 günlüğüne bir yerlere gidiyoruz, 'date night'larımız var; telefona bakmadan sadece birbirimize odaklandığımız anlar. En keyif aldığımız aktivite de sinema odasına girerek favori TV serilerimizi izlemek. Bir de çok yakın arkadaşımız olan Antonis Ramos konserlerine gitmek. Öyle ki geçen yıl Amerika turnesinde onunla birlikte bütün şehirleri dolaştık. Sırf onu dinlemek için sık sık Yunanistan'a gidiyoruz, onun müziği ve dostluğu bize çok büyük keyif veriyor.

Ailece bir arada olduğunuzda yapmaktan keyif aldığınız rutinleriniz neler?
Her cuma akşamı Şabat yemeğimiz var ve bizim en özel ve önemli ritüelimiz. Bir de son 2.5 yıldır çok keyif aldığımı 'Sunday-Funday' günümüz var. Pazar, Michael ve Emma'nın baba-kız özel günü. O gün dondurma yiyorlar, muzurluk yapıyorlar, gezip, eğleniyorlar. Birlikte Disney World'e gitmekten çok büyük keyif alıyoruz, yılda 2 kere gidiyoruz.

Gördüğümüz kadarıyla aşk dolu, mutlu bir evliliğiniz var. Mutlu evliliğinizin sırları neler?
Bana göre kadın ve erkeği eşit görmek imkansız. Biz yaradılış olarak hem fiziksel hem duygusal olarak bambaşka iki varlığız. Bunu göz önüne alarak ve kabullenerek bakıyorum kadın-erkek ilişkilerine. Evlenince kocasını sahiplendiğini sanmanın çok yanlış bir yaklaşım olduğunu ve bunun evliliği bitirebilecek bir hata olduğunu düşünüyorum. Ben kocama sahip değilim sadece onunla birlikteyim ve bu ilişkiyi devam ettirmek için her gün ilk günkü özeni gösteriyorum, hem ona hem kendime hem de ilişkimize...

Ne kadar güzel. Eşiniz çok dikkat çeken ve beğenilen bir isim aynı zamanda bu sizin için kıskançlık yaratıyor mu?
Hiç kıskanç bir insan değilim, çünkü hem kendime hem de ilişkime çok büyük bir güvenim var. Kıskançlığın hiçbir getirisi olduğuna inanmıyorum. Onun beğenilmesi, hayran olunması, takdir edilmesi aksine beni onurlandırıyor. Michael yakışıklı, varlıklı, çok başarılı bir erkek ve istediği her kadın ile birlikte olabilecekken beni seçmesi ve 10 yıldır bana ilk günkü hisleri beslemesi ve bunu hissettirmesi, benim diğer kadınlardan farklı olmamdan kaynaklı bence. Michael'in yaptığı iş hayran kitlesi yaratacak bir dal olmamasına rağmen Amerika'da kendi sektöründe çok tanınan ve çok fazla hayranı olan bir insan. Her gün mailler, kartlar, telefonlar geliyor ofise, sektörel davetlere gittiğimiz zaman insanlar onunla konuşmak, fotoğraf çektirmek, fikir almak için sıraya giriyorlar. Ben ise bunu asla bir tehdit olarak görüp önünü kesmeye çalışmıyorum aksine onunla gurur duyuyorum.

Bu arada eşiniz de siz de sanatseversiniz. Sanat sizin hayatınızda nasıl bir yer kaplıyor? En son koleksiyonunuza hangi parçayı kattınız?
Sanat her zaman hayatımızın çok büyük bir parçası oldu. Emma' dan önce daha yoğun bir şekilde takip ediyorduk sanat fuarlarını, müzayedeleri... Emma doğduktan sonra biraz daha durulduk, evlerimiz müze gibiydi, çok fazla bronz heykel vardı ve çocuklu ortam için tehlike yaratabilirdi. Onları ofise, depoya kaldırdık. Bu sıralar New York'taki evimizi yeniden dekore ediyoruz inşaat bittikten sonra birçok parçayı geri getireceğiz. Koleksiyonumuza en son eklediğimiz parça kızımız için aldığımız Andy Warhol'dan bir tablo.

Sanat alanında ileriye dönük planladığınız şeyler var mı?
Bizim koleksiyonumuzun en büyük kısmı Tom Ford, Madonna, YSL, Valentino gibi dünyaca ünlü isimlerin koleksiyoneri olduğu Fransız heykeltraş çift Francois Xavier & Claude Lalanne'in parçalarından oluşuyor. Michael, 2013'te satın aldığı arsadaki benzinciyi sahip olduğumuz koyun heykelleriyle bir bahçeye çevirip açık hava müzesi haline getirmişti. O yıl 1.5 milyon ziyaretçiyle New York'un en başarılı sergisi ilan edilmişti. Claude o zaman 88 yaşındaydı ve açılışa Paris'ten gelmişti. Michael'a sarılıp "keşke Francois hayatta olup bunu görebilseydi" demişti. Maalesef iki ay önce Claude'u kaybettik ve onun anısına bu yıl kasım ayında Claude Lalanne hatıra bahçesi düzenlemeye karar verdi Michael. Miami'de düzenlenecek olan açık hava sergisinde Claude ve Francois Lalanne çiftinin en güzel heykellerini sergileyerek eserlerini halkla buluşturacağız.

Eşinizin ciddi bir başarı öyküsü var, sıfırdan inşa ettiği... Bu sizin için ne ifade ediyor?
Muhteşem bir gurur... Michael'ın durmak bilmeyen bir enerjisi var; çalışmadan, üretmeden duramıyor ve en önemlisi hayallerinin sınırı yok. Eğer kafasına bir şeyi koyarsa gerçekleştirmek için elinden ne gelirse yapıyor; çok hırslı ve çok akıllı bir insan ve en önemlisi bu sektörde çok az ya da hiç bulunmayan iyi bir kalbe ve vicdana sahip. Böyle bir beyinle yaşamak, onun temposuna ayak uydurmak bazen beni çok yoruyor; sırf onu izlerken bile yoruluyorum. Yaptıkları ve başarısı beni her zaman çok heyecanlandırıyor.

Eşiniz çok ünlü bir iş adamı. Hatta o kadar ünlü ki Donald Trump'ın tahtına aday gösteriliyor. Biz de bir deyim vardır "Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır". Sizin eşinizin başarılarında payınız nedir?
Ben hayatında olmasaydım da Michael aynı şekilde başarılı olurdu, bundan kendime pay çıkaramam. Benim bu ilişkideki görevim hayatta ne olursa olsun, her zaman her koşulda onun yanında, arkasında olduğumu her an hissettirmek ve evimizdeki huzuru ve düzeni sağlamak.

Eşiniz bir evlilik yıl dönümünüzde size Elizabeth Taylor'a ait bilezik hediye almıştı. Eşinizin size yaptığı unutamadığınız bir sürprizi bize anlatır mısınız?
Michael çok romantik, sürprizlerle dolu bir insan... Elizabeth Taylor'un bileziği çok özel bir hediyeydi. Bunun gibi birçok unutamadığım sürprizi oldu, biz bu konuda birbirimizle yarış halindeyiz (gülüyor). Bugüne kadar unutamadığım sürprizlerin içinde hayranı olduğum Toy Story serisinin hiçbir şekilde bulamadığım orijinal koleksiyon parçası oyuncaklarından birini benim için bulup alması var. Teknede tatildeyken bir anda beni alıp Venedik'e uçurması da, doğum günlerimde bütün evi balonlarla kaplaması da, bir seyahat şirketinden gelen mektupla 35 yaşım için dünyanın değişik ülkelerinden 35 özel destinasyon seçip, bunların hepsi için özel programlar planlatmış olması da... Her özel güne haftalar hatta aylar öncesinden hazırlanmaya başlıyoruz, önemli olan hediyenin ya da sürprizlerin maddi değeri değil, ne kadar emek sarf ettiğimiz.

Serdar Bilgili ile dostluğunuz, tanışıklığınız ne kadar eskiye dayanıyor?
Dosttan çok daha öte bir aileyiz biz artık. Benim hayatımdaki Serdar Bilgili; beni hayatımın aşkıyla tanıştırıp hayatımı en güzel şekilde değiştiren, iki muhteşem ablanın erkek kardeşi, Lal ve Selim Ali'nin birtanecik babası, çok başarılı bir iş adamı ve altın kalpli can dostumuz. Biz onun yanında kendimizi çok rahat, mutlu hissediyoruz; birlikte çok seyahat ediyoruz, çok gülüyoruz, eğleniyoruz, dertleşiyoruz. Hem sevincimizi hem de üzüntümüzü paylaşmak için aradığımız ilk insan. 11 yıla çok güzel anılar sığdırdık ne mutlu bana ki hayatımda hep o özel yerde olacağını bildiğim böyle kıymetli bir insan çıktı karşıma.

Eşiniz Michael Shvo ve ortağı Serdar Bilgili hız kesmeden müthiş projelere imza atıyor. Neler oluyor, ilk ağızdan sizden dinleyelim.
Serdar Bilgili, Türkiye'nin en önde gelen, en saygın iş ve girişimci insanlarından biri. Michael ile yaptıkları iş aynı olduğu, kafa yapıları ve vizyonları çok örtüştüğü için zaten böyle bir ortaklık bekliyordum ama bu kadar kısa zamanda bu kadar hızlı bir yol alacaklarını tahmin etmemiştim açıkçası. Önce 5. Cadde'deki Gucci binasını satın aldılar, Mandarin Oriental otelin Kuzey Amerika'daki ilk Residence binası oluyor bu proje. Daha sonra Doğuş Grubu ve Tommy Hilfiger'dan Miami'deki Raleigh Hotel'i satın aldılar, bunu Raleigh'nin yanındaki Richmond ve Southseas Otelleri takip etti. Son olarak LA'de Beverly Wilshire Bulvarı'nda, full blok büyüklüğündeki dev bir projeyi satın aldılar. Bir seneden az bir sürede bu kadar başarılı yatırımlar yaparak portfolyolarını böylesi büyük ve kaliteli projelerle genişletmeleri muhteşem bir başarı.

İki ortak The Raleigh Hotel'i satın aldılar, öncelikle burada ne olacak? Kapalıydı otel, nasıl bir renovasyon ile açılacak?
Raleigh, Miami'nin ikonu haline gelmiş, gerek tarihi yapısı gerek dünyaca ünlü havuzuyla çok renkli bir geçmişe sahip, çok değerli bir proje. İnşaat ve renovasyon aşaması da buna bağlı olarak büyük bir özenle devam ediyor. Tarihi ruhunu kaybetmeden, hem yenilenip hem de eski görkemli günlerine geri döndürüleceği için hepimiz için çok heyecan verici bir proje bu. Tam yanında bulunan Richmond ve South Seas otellerinin de projeye katılmasıyla birlikte deniz kenarında yaklaşık 70 metrelik bir sahile sahip, tamamlandığında South Beach'in en kaliteli ve en popüler mekanı olacak.

Bu özel çekimi Miami'de yaptık. Burası sizin için ne ifade ediyor?
Miami son 10 yıldır sadece aralık ayında Art Basel için gelip en fazla 10 gün geçirip döndüğümüz bir şehirdi bizim için. Her gelişimizde "mutlaka buradan bir ev alıp gidip gelmeliyiz" derdik ama bu planı hayata geçiremedik çünkü Michael işkolik bir insan. Şimdi buradaki projelerle birlikte hem iş için hem de iklimini çok sevdiğimiz bir şehir olduğu için burada olabildiğince çok zaman geçirmeye başladık. Miami, New York'tan daha sakin, insanlar daha mutlu ve kibar. New York' ta yasamanın tek dezavantajı havası. Senenin dörtte üçü dondurucu bir soğukta geçiyor ve biz soğuktan hoşlanmayan aile olarak Miami'ye ayak bastığımız anda kendimizi müthiş mutlu hissediyoruz. New York ise bizim için iş, okul, sorumluluklar demek. New York'ta çok enerjik, muhteşem ve hızlı bir şehir.

Siz de SHVO'da iletişim danışmanlığı yapıyorsunuz, bize işinizi anlatır mısınız, neler yapıyorsunuz?
SHVO'da PR ve iletişimi yönetiyorum. Bize bağlı çalışan halkla ilişkiler şirketlerini, projelerin PR'ını, eventleri, iç ve dış iletişimi ve tabii ki kendi şirketimiz olduğu için bunun dışında kalan şirketle ilgili her detayla kişisel olarak ilgileniyorum. Benim için gün bitiminde kapıdan çıkıp unuttuğum bir iş değil bu, 7/24 ara vermeden devam eden işime büyük bir tutkuyla bağlıyım.

Muhteşem vücudunuzu nasıl koruyorsunuz?
Teşekkür ederim. Doğumdan sonra eski formuma geri dönmek için çok çaba sarf etmek zorunda kalmadım ve bu konuda şanslı olduğumu düşünüyorum. Sağlıklı beslenmeye dikkat ediyorum, benim için en etkili yöntem akşam 17.00'dan sonra hiçbir şey yememek ve boş mideyle uyumak. Bunu haftada birkaç gün uygulamaya özen gösteriyorum, ertesi gün bana kendimi zinde hissettiriyor. Michael sağlıklı beslenme ve spor konusunda benim rol modelim. Her sabah 05.30'da kalkıp spor hocasıyla çalışmaya başlıyor. Ben de haftada en az 3 kez onun spor hocasıyla çalışmaya özen gösteriyorum. Yapı olarak ince olduğum için bunu korumak zor olmuyor.

Bilinmeyen yönleriyle Seren Shvo nasıl biridir?
Beni dışarıdan görenler soğuk, mesafeli ve kibirli bir insan sanıyor. Oysa ben fazlasıyla sevecen, sakin, ılımlı, eğlenceli, sevdiklerine karşı çok sadık, mutlu ve pozitif bir insanım. Kötü yanlarım da yok değil tabii ki İkizler burcuyum bazen bir anım bir anıma uymuyor. Çok detaycıyım, aç ve uykusuzken çok çekilmez bir insan haline geliyorum. Yemek yapmayı bilmiyorum ve mutfakla ilgilenmeyi hiç sevmiyorum. Aşırı düzenli ve titiz olmam da bazen etrafımdaki insanları yoruyor.

Hayat mottonuz nedir?
Her zaman iyi, vicdanlı ve pozitif ol. Şükretmeyi asla unutma. Hayatta başına gelen, yaşadığı hiçbir şey sebepsiz değildir ve ne yaşarsan yaşa senin için uzun vadede hayırlısı olduğu için başına gelmiştir.

Modayı takip ediyor musunuz? Yurtdışında ve ülkemizde beğendiğiniz tasarımcılar kimler?
Modayı yakından takip ediyorum ama trendleri değil. Mesela son bir-iki senedir çok salaş ve sportif bir trend hakim ama bu hiç benimseyemediğim bir trend. Her zaman kendime yakıştırdığım parçaları seçerim. Ruh halime göre giyinen bir insanım. Bazen çok şık, bazen çok spor ama genelde cesur bir tarzım olduğunu söyleyebilirim. En beğendiğim ve giyindiğim modacıların başında Balmain, Tom Ford, Saint Laurent ve Fendi geliyor. Türk tasarımcılar arasında bence en başarılısı ve New York Fashion Week'te de Türkiye'yi başarıyla temsil eden Hakan Akkaya. Son defilesinde kendisine ait siyah bir elbise giymiştim, bütün basın bu elbiseyi fotoğraflamak ve tasarımcıyı öğrenmek için sıraya girdi çıkışta. Bir Türk olarak bu çok gurur verici bir andı.

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.